23 Mayıs 2016 Pazartesi

Akaryakıt yönetmeliklerindeki cezai şartlar

Bayilik sözleşmelerinin yargıya intikal eden önemli maddelerinden birisi de cezai şartları içeren maddelerdir. Sözleşmelerde yer alan cezai şartlar genellikle bayiin bir yılda satmayı taahhüt ettiği ton miktarı ile ilgilidir. Eğer taahhüt edilen ton miktarında satış yapılmazsa, dağıtım şirketi bayiden, taahhüt edilen miktarla satış miktarı arasındaki fark için belirli bir oranda cezai şartı talep etmektedir. Bunun dışında, sözleşmenin dağıtım şirketince feshi halinde belirli bir oranda faiz, gecikme zammı vs. alınacağı konusundaki hükümler de cezai şarttır.

Bir sözleşme, kanunun gösterdiği sınırlar içerisinde maddeler içerebilir. Bu sebeple bayilik sözleşmelerindeki cezai şartlar da, akit serbestisine tabidir. Durum böyle olunca ve arada ihtilaf çıkınca, dağıtıcı tarafından açılan davalarda bayiler, cezai şartın istenemeyeceği veya fahiş olduğu konusunda itiraz ileri sürmektedirler. Ancak bu itirazlar mahkemelerce çoğunlukla reddedilmektedir.



Borçlar Kanunu 161/son fıkrasına göre, cezai şartın fahiş olduğundan bahisle borçlu taraf cezanın indirilmesini talep edebilir. Ancak bu madde, tacir ve tacir sayılan kişiler dışındaki ihtilaflarda uygulanabilecek bir maddedir. Tacirler arasında imzalanmış olan bayilik sözleşmelerinde, Türk Ticaret Kanunu 24.maddesi hükmü gereği böyle bir indirim yapılamaz. Zira madde tacir olan borçlunun cezadan indirim yapılmasını isteyemeyeceğini emretmiştir. Hukuki durum böyle olunca da mahkemeler cezai şartın kaldırılması ve indirimi taleplerini reddetmektedirler.

Ancak Yargıtay önüne gelen bir kısım davalarda, sözleşmenin konusunu ahlaka (adaba) aykırı görüp akdi batıl kabul etmiş ve cezai şartı iptal etmiştir. Buna gerekçe olarak da, sözleşmede kararlaştırılan cezai şartın borçlunun iktisaden mahvına sebep olacak derecede ağır ve yüksek olması halinde, sözleşmenin adap ve ahlaka aykırı olacağı, bu durumda sözleşmenin tamamen ya da ilgili maddelerinin iptal edilmesi gerektiğini göstermiştir. Gerçekten de bayilik sözleşmelerine baktığımızda, bu sözleşmelerin çoğunda bayiin ekonomik özgürlüğünü ortadan kaldıran veya kalkmaya yakın sınırlandıran sözleşmeler olduğunu görmekteyiz. Bayiin ekonomik özgürlüğünü yok eden, ihlal eden ya da ekonomik geleceğini tehlikeye düşüren bu tür sözleşmeler batıldır ve iptali gerekir.

Yargıtay buna benzer kararlarında, BK md.161/son ve Türk Ticaret Kanunu md.24 dışında, Borçlar Kanunu 19 ve 20. maddelerini uygulamak suretiyle, fahiş cezai şartları iptal yolunu seçmiştir. Bu konuda Yargıtay 13.Hukuk Dairesi Esas No:2002/14711- Karar No:2003/1355 ve 17.02.2003 tarihli kararı ile Yargıtay 19.Hukuk Dairesi Esas No:2006/11401- Karar No:2007/3998 ve 19.04.2007 tarihli kararı konunun sonuna eklenmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Türk Ticaret Kanunu md.24, Borçlar Kanunu md.19/2, 20, 161/son arasındaki fark ve uyumu şu şekilde belirlemiştir: “Ticaret Kanunu’nun 24. Maddesinin, Borçlar Kanunu’nun 161. Maddesinin son fıkrasına yaptığı yollamadan da anlaşılacağı gibi, yalnız fahiş olsa dahi cezai şartın indirilemeyeceği esasını kabul etmiştir. Yoksa ahlak ve adaba, emredici kuralların koyduğu kurallara aykırı olan cezai şartın geçerli olmamasını kabul etmemiştir; maddede bu sonucu veren bir hüküm yoktur. Fahiş cezai şartın tehlikesini önleyen bir hüküm ister bulunsun ister bulunmasın cezai şartın ahlaka ve adaba, emredici hükümlere aykırılığı sebebiyle iptal edilmesine bu durumun bir etkisi olmaz. Nitekim İsviçre ve Alman hukukçuları arasında mevzuatın farklı olmasına rağmen, bu bakımdan bir mutabakat mevcuttur…”
Yargıtay kararlarında, ödenmeyen borçlarda yüksek miktarlı faizlerin de benzer şekilde iptale tabi olduğu, hakimin sözleşmenin sona ermesindeki tüm koşulları ölçü almasıyla faizin hak, adalet ve nesafet kurallarına uygun olarak tespit edeceği açıklanmıştır.
Bu açıklamalar ışığında, dağıtım şirketinin dava açması durumunda karşı dava ile sözleşmenin Borçlar Kanunu’nun iradeyi sakatlayan hallerinden olan ahlaka ve adaba aykırı olduğu sebebiyle iptalini talep etmek gerektiğini ileri sürmeniz önerilmektedir.
Cezai şart konusunda bir diğer önemli konu da, bir sözleşmede cezai şart hükmü varsa, diğer tarafın borçludan cezai şart dışında bir istemde bulunamayacağıdır. Yargıtay buna gerekçe olarak, tarafların baştan zararların öngörülmesi ile maktu bir rakamı tespit ettiklerini, zararların da bunun içinde olduğunu göstermiştir. Yargıtay 11. HD Esas:2000/10625 – Karar:2001/1710, 27.02.2001 tarihli kararında, “Cezai şart müspet zararı temsil etmektedir. Somut olaydaki cezai şartın da, gecikmeden doğabilecek zararı karşılamak için sözleşmeye konulduğu açıktır. Bunun doğal sonucu olarak, davacı alacaklının cezai şart miktarı ile sınırlı zararını ayrıca isteme hakkı bulunmamaktadır. Bu zararı zaten cezai şart kapsamında karşılamakta olup, alacaklıya yasa ile tanınan kolaylık, zararın varlığını ve miktarını ispat etme yükümlülüğü ile karşılamaksızın maktu olarak tazmin etme imkanı ile sınırlı kalmaktadır” demek suretiyle bu durumu açıklamıştır.
Eğer dağıtım şirketi cezai şart miktarıyla zararlarının karşılanmayacağı iddiasında ise, fazlaya dair zararlarını talep edebilmesi için iki şartın gerçekleşmesi gerekmektedir. Bunlardan ilki, dağıtım şirketinin cezai şartla karşılanmayan zararlarının olduğunu ispat etmesi, ikincisi de bayiin kusurlu olduğunun belirlenmesidir. Bayiin taahhüt ettiği miktarı satamamasından dolayı sözleşmenin feshedilmesi halinde cezai şartı ödemesi için kusurlu olması gerekmez. Ancak, dağıtım şirketinin cezai şarttan fazlasını talep edebilmesi için, bayiin bu miktarı satamamasında kusurlu olması gerekir.
Hukukta cezai şart geniş bir konu olup, yukarıda anlatılanlar, bayilik sözleşmelerinde çok sık karşılaşılan ve muhatap olduğumuz sorulara yönelik olarak kısaca açıklanmıştır. Cezai şart içeren ihtar ve davalarda hemen avukatınıza başvurmanızda fayda vardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder